Home > Dünya Klasikleri > Andersen Masalları Özetleri

Andersen Masalları Özetleri

Andersen Masalları Özetleri

KİTABIN ADI : Andersen Masalları Özetleri
KİTABIN YAZARI : Hans Christian ANDERSEN
YAYINEVİ VE ADRESİ: Engin Yayıncılık Beyazıt / İSTANBUL
KİTABIN YAYIM MAKSADI : Çocuklara Okuma Alışkanlığını Sağlamak, Bilgi Hazinelerini Geliştirmek, Kısa ve Öz Mesajlar Vererek Hayata Emin Adımlarla Yetiştirmek.

Andersen Masalları Özetleri

Andersen Masallari Ozetleri - Andersen Masalları Özetleri

Andersen Masalları Özetleri

KİTABIN ÖZETİ :

1. PRENSES VE BEZELYE TANESİ:

Günlerden çok fırtınalı ve sağanaklı bir gündür. Tepenin yüceliklerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçe ve yakışıklı oğulları prens oturmaktadır. Prens çok uzun yıllar boyunca kendi gibi iyi ahlaklı ve güzel bir prenses arar. Ancak bu kadar aramaya rağmen bulamamıştır ve bunun üzüntüsüyle şatoya geri dönmüştür.

Durumu krala anlatacağı zaman kapı vurulur. Kapıyı açan kral karşısında sırılsıklam olmuş güzel mi güzel bir kız görür, hemen içeriye alır, kraliçe kızın bir prenses olamayacağını ve kızın asil olmadığını düşünerek prensin kızla evlenmesine karşı çıkar. Daha sonra kız için hazırlanan yatağın altına bir bezelye tanesi koyarak üstüne yumuşak yataklar koyarak kızı istirahat ettirirler.

Sabahleyin kıza rahat edip etmediğini soran kraliçe, sabaha kadar uyumadığını ve yatakta bir şeyin beni rahatsız ettiğini söyler. Kraliçe gülümseyerek “ancak bir prenses bu kadar nazlı olabilir.” Diyerek prensin bu kızla evlenmesine izin verir.

Bu öykü, klasik bir masal öğesi taşıyan ve içinde bir test veya sınav barındıran bir hikayedir. İşte bu hikayeden çıkarılabilecek bazı temel öğretiler:

  1. Görünüşe Aldanma: Kraliçe, kızın dış görünüşüne aldanır ve onun prenses olamayacağını düşünür. Ancak masal, insanların dış görünüşlerine değil, iç karakterlerine ve kalplerine odaklanmanın önemini vurgular.
  2. Naziklik ve Saygı: Kızın rahatsız olduğunu söylemesine rağmen, kraliçe onun nazlı olduğunu düşünür. Ancak bu durum, kızın gerçekten hassas olabileceğini ve nazlı olmadığını, sadece konforunun önemli olduğunu gösterir.
  3. Asıl Olma Testi: Hikaye, kızın prenses olup olmadığını anlamak için koyulan testi ele alır. Bu test, kızın gerçekten asil bir prenses olup olmadığını anlamak için yapılmıştır ve kraliçenin yanı sıra birçok klasik masalda da benzer testler görülebilir.
  4. Karakterin Önemi: Masal, karakterin ve içsel güzelliklerin dış görünüşten daha önemli olduğunu vurgular. Prens, uzun yıllar boyunca içsel güzelliklere ve iyi ahlaka sahip bir prenses arar, bu da karakterin ve kalbinin önemini vurgular.
  5. Sevgi ve Hoşgörü: Kızın rahatsız olduğunu anlayan prens ve kral, ona sevgi ve hoşgörüyle yaklaşırlar. Bu, birbirlerini anlamak ve sevgiyle yaklaşmanın önemini gösterir.

Hikaye, masallarda sıkça rastlanan temel öğretileri içerir ve içsel güzellik, karakterin önemi ve sevgi gibi evrensel konuları işler. Andersen Masalları Özetleri

2. KİBRİTÇİ KIZ:

“Kibritçi Kız” (The Little Match Girl), Hans Christian Andersen tarafından yazılmış ünlü bir masalıdır. İşte “Kibritçi Kız”ın kısa bir özeti: Andersen Masalları Özetleri

Hikaye, soğuk bir kış gününde kibrit satmaya çalışan küçük ve zavallı bir kız çocuğunun yaşadıklarını anlatır. Kız, yılbaşı gecesi sokaklarda tek başına dolaşırken, giysileri yetersiz ve ayakkabıları delik olduğu için çok üşümektedir. Ancak kibrit satamazsa babasının ona kızacağını düşünerek çaresizce çabalayarak sokaklarda dolaşır.

Kız, soğuktan titreyerek bir köşeye çekilir ve kibritleri yakmaya karar verir. Her yaktığı kibrit, sıcak bir oda, lezzetli bir yemek veya sevdikleriyle birlikte olduğu mutlu anları hayal etmesine neden olur. Ancak her kibrit sönünce, gerçeklikle yüzleşir ve soğuk gerçekle tekrar karşılaşır.

Yılbaşı gecesi boyunca kibritleriyle hayallerine dalmaya devam eder, ancak sonunda kibritleri bitince ve hayalleri sona erince, kızın donarak öldüğü anlaşılır. Ancak sabahında cesedi bulunduğunda, yüzü bir gülümsemeyle ifade edilmiştir; çünkü son anlarında kendi hayal dünyasında mutlu olduğu bir yerde olduğu düşünülmektedir.

Bu masal, yoksulluk, umutsuzluk ve insanların içsel gücünü anlatarak, hayal gücünün ve umudun gücünü vurgular. Andersen’ın eserleri genellikle gerçeklikle masalsı unsurları bir araya getirerek derin bir anlam taşır, ve “Kibritçi Kız” da bu anlamı taşıyan dokunaklı bir masal olarak bilinir. Andersen Masalları Özetleri

3. DÜNYANIN EN GÜZEL GÜLÜ :

Bir zamanlar yaşlı bir kraliçe varmış. Kraliçe güçlü, dediği dedik bir insanmış. Kimse bir dediğini iki etmezmiş. Kraliçe, bütün mevsimlerde bütün dünya ülkelerinde yetişen güllerden güzel güller yetiştirirmiş. Ama sarayda, acı ve keder kol geziyormuş. Çünkü kraliçe çok ağır hastaymış, doktorlarda yakında öleceğini söylüyorlarmış. “Tek bir umut var kraliçenin kurtulması için” demiş bir bilgin. “Eğer dünyanın en güzel, en soylu gülünü bulup getirirseniz kraliçe uzun yıllar yaşar.”

Yaşlı, genç kraliçenin iyileşmesi için dünyanın dört bir yanında en güzel gülü aramaya koyulmuş ama hiç biri işe yaramamış. Sonunda kraliçenin küçük oğlu annesine seslenerek beni dinle demiş ve başlamış okumaya. Kitapta, cennetin görünmeyen bir köşesinde açan yapayalnız bir gülden söz ediliyormuş.

Bu gül kendisini ta derinden görmek isteyene görünürmüş. Beyaz bir gülmüş ama güneşin batışında pembeleşen, o kızıllık yansıdığı vakit büyüleyici bir renge bürünen bu gül gerçek sevginin ve güzelliğin simgesi imiş. Birden tatlı bir pembelik yayıldı. Kraliçenin yanaklarına, gözleri büyüdü, bir güneş gibi parladı ve kitabın yaprakları arasında pembe bir gül, dünyanın en güzel gülü beliriverdi. “Onu görüyorum !” diye bağırdı kraliçe. Bu gülü kim görürse bir daha hiç mutsuz olmaz ve ölümsüzleşirmiş… Andersen Masalları Özetleri

4. ÜÇ ZIPZIPIN ÖYKÜSÜ :

Çekirge, pire ve uçan kaz bir gün saraya davet edilmişler. Kral üçünün arasında bir yarış düzenleyecek ve en yükseğe sıçrayana büyük bir ödül verecekmiş. Sonunda ödülü açıklamış.

Yarışı kazanana kızımı vereceğim demiş. Yarışmaya önce pire, çekirge sonrada uçan kaz tek tek zıplayarak yarışmışlar. Bunların her biri kendini diğerlerinden üstün görüyormuş. İlk yarışan pire çok yüksek zıplayınca görünmemiş ve onu almamış olarak kabul etmişler. Çekirgede pirenin yarısı kadar zıplamış ancak kralın üstüne konduğu için kral ona çok kızmış.

Sıra uçan kaza gelmiş, kaz nazikçe prensesin yanına kadar sıçramış kral bu nazikçe sıçrayışı görünce kararını açıklamış. “En yükseğe sıçrayan kızıma doğru sıçrayandır.” Demiştir ve prensesi uçan kaza vermeğe karar vermiş. Olayı duyan pire ile çekirge yaptıkları hatayı anlayıp çok üzülmüşler.

5. KÜÇÜK DENİZ KIZI :

Zamanın birinde okyanusların dibinde bir şato varmış. Burada kral büyük anne ve altı kız beraber yaşarmış. Bu kızlardan en küçüğü hepsinden güzelmiş. Büyük anneleri arada sırada masallar anlatır yeryüzünde ve insanlardan bahsedermiş. Kızlara yeryüzünü göstereceğine dair söz vermiş. Kızlar on beş yaşına geldiklerinde yeryüzünü görüp geri gelmişler. Kızların beşi geri dönmeyi ve eski yerinde yaşamayı kabullenirken en küçük kız ise dünyalı bir prense aşık olmuş ve bir an önce onun yanına gitmek istiyormuş.

Büyük anneleri haberi duyunca deniz büyücüsüne gidip çözüm aramış. Deniz büyücüsü deniz kızına bacak verecek ama karşılığında kız sesini kaybedecekti. Deniz kızı zor da olsa prensi için bu şartı kabul etmiş ve hemen prensin yanına varmıştı. Prens bunun konuşamıyor olduğunu fark edince kardeşi gibi davranmaya başlamış. Deniz kızı bu duruma çok üzülmüş. Kısa bir süre sonra prens başka biriyle evlenmeye karar vermiş.

Durumdan haberdar olan büyük anne büyücüye gidip yardım istemiş. Büyücü özel bir hançer yaparak, demiş “Eğer hançeri prensin kalbine saplarsa kurtulur, yapamazsa ölür.” Hançeri alan deniz kızı prensin uyuduğu bir akşam kalbine saplamak istemiş.

Ancak o sırada uyanan prens tebessüm ederek bana bir şey mi söyleyecektin demiş. Deniz kızı bunu yapamayacağını anlayınca daha fazla dayanamayarak oradan ayrılır. Kısa bir zaman gezindikten sonra vücudunun değiştiğini görür. Fazla zaman geçmeden deniz kızı hayata veda eder.

6. KARA BUĞDAY :

Fırtınadan sonra bir kara buğday tarlasından geçenler bilir. Kara buğday tarlası sanki kavrulmuş gibidir. Yaşlı söğüdün tam önünde bir kara buğday tarlası varmış. Kara buğday Pek kibirli imiş. Başı yükseklerden hiç inmezmiş. “Bende buğday başakları kadar güzelim üstelik çok daha da güzelim. Benim çiçeklerim, elma çiçeklerine benzer, herkes hayranlıkla seyreder. Benden güzeli var mı ? söyle söğüt ağacı” demiş. Söğüt, ağır ağır başını sallar. “var… var…” dermiş.

Aradan zaman geçmiş, hava bozmuş, fırtınalar yağmurlar başlamış. Fırtınayı gören bütün çiçekler , bitkiler boyun bükerken kara buğday pek kibirli ya, asla boynunu eğmezmiş. Onu diğer bitkiler uyarmış fakat kara buğday duymamazlıktan gelmiş. Fırtına geçip, rüzgarlar dinince, doğa adeta bir sessizliğe bürünmüş. Her taraf sakinleşmiş, güzelleşmiş. Ama kara buğday yangından çıkmış gibi kavrulmuş kararmış, simsiyah olmuş işe yaramaz, cansız bir ot oluvermiş olayı gören ve duyan diğer çiçek ve otlar olaya çok üzülmüşler.

7. KUMBARA :

Çocukların odasında, gar dolabın üstünde oldukça yüksek bir köşede domuz biçiminde içi ağzına kadar para dolu bir kumbara varmış. Gar dolabın tepesinde yer aldığı için odada olup biteni seyredebiliyor, karnındakilerle her şeyi satın alabileceğini düşünüyordu. Buda onu çok mutlu ediyordu.

Odadaki tüm oyuncaklar beraberce oynarlardı fakat kumbarayı oyuna çağırmak için davetiye göndermek gerekiyordu. Çünkü aşağıdaki konuşmaların duyamayacak kadar yüksekte idi. Aşağıdaki oyunları, eğlenceleri yalnızca seyretmekle yetinirdi. Kumbara bu duruma çok üzülmüş çok kızmış ve hayallere dalmıştı. Bir süre sonra bom…. domuz kumbara paramparça yerde yatıyordu.

Tabi içinde fırlayıp dört bir yana saçılan paralarda oradan oraya yuvarlanıyor, dans edip duruyordu. Paralar dünyaya yeniden gelmişçesine bir anlık dahi olsa özgürlüğün tadını çıkararak dans ederken domuz kumbaranın parçaları da bir kutuya konuyordu. Her şeyin bir başı bir sonu vardır derler. Umarız yeni kumbaranın başına aynı şeyler gelmez.

8. SU DAMLASI :

Büyütecin ne olduğunu, her şeyi yüz kat büyülten bir çeşit gözlük camı olduğunu herkes bilir. Bir damla suya büyüteçle bakıldığında binlerce küçük yaratık görünür. Oysa çıplak gözle bakarsak onların hiç birini göremeyiz. Ama onlar her zaman o suyun içindedir.

Bir zamanlar “dev amca” adında bir adam yaşarmış, güzel, ilginç olan her şeye sahip olmak istermiş eğer elde edemezse ya büyücüye başvurur yad kendi kendine binbir çeşit yol icat edermiş. Bir gün aline büyüteci alıp bir damla suyu incelemiş suyun içinde o gözle görünmez yaratıklar hiç durmadan hareket ediyorlar, sıçrayıp, hopluyorlarmış.

Çok ilginç bulmuş fakat daha net görmek için renklendirmeyi düşünmüş ve kırmızı bir renk damlatmış içine. Bu bir büyücünün kanıymış. Birden sudaki yaratıklar pespembe oluvermiş. Bu yaratıkları bir kente yaşayan canlılara benzetmiş. Hiç durmadan itişiyorlar, dövüşüyorlar, birbirlerini çekiştiriyor ve acımasızca ısırıyorlar.

Aşağıdakiler yukarı çıkmak istiyor hem de devamlı onları sindirmeye çalışıyorlar. “Aslında bu yalnızca bir su damlası” demiş. Gülümseyerek “Ama yinede gerçek yaşamdan bir örnek. Oysa tüm canlılar birbirlerine sevgi ile baksalar her şey daha güzel olmaz mıydı ? diyerek bitirir.

Andersen Masalları Özetleri

You may also like
BENİM ADIM KIRMIZI
Benim Adım Kırmızı I Roman Özeti
Hacı Murat
Hacı Murat Kitap Özeti 01-Tolstoy

Leave a Reply